Fethiye ve Kaş karayolu üzerinde yer alan Eşen yakınlarında ayrılan yol sizi 6 km sonrasında Minare Köyü bölgesinde yer alan harabelere götürür. Pınara harabeleri de Minare Köyü’nün gerisinde bulunmaktadır. Günümüzde ki Minare Köyü’nün adı minare biçiminde olan ve de üzerinde kuş yuvasını andıran kaya mezarlarının olduğu bir kayadan geldiği söylenmektedir. Aslına bakılacak olursa bu harabenin adı da bu kayalardan gelmiştir. Çünkü Pınara Likya dilinde yuvarlak daire anlamına gelmektedir. Şehrin Panthos’tan gelme koloniler aracılığı ile oluşturulduğunu eski kaynaklardan öğrenebiliyoruz. Tarihi bölge de beraber anılması gereken Pınara Antik Kenti, zamanında İskender’e kapılarını açarak teslim olmuştur. Pınar Antik Kenti’nin tarihi tam anlamı ile incelenecek olur ise İskender’den çok daha önceye, Troya’ya kadar dayanmaktadır. Troya Savaşı döneminde Pınaralı okçu olan Pandaros’tan oldukça bahsedilir. Stroban ve daha sonra ki dönemlerde Stephanos Pınara’nın Likya’nın çok önemli bir şehri olduğundan bahsederler. Likya Birliği içerisinde yer alan ve üç oy hakkına sahip olan altı önemli şehirden birisi olan Pınara İskender’in ölümü ile birlikte Bergama Krallığı’na bağlı hale gelmiş ve daha sonra Roma’nın önemli bir şehri olmuştur. Bu dönemde bölge canlanmış imar edilmiş ancak eski dönemde yer alan depremlerden büyük zarar görmüş ve belli bir süre sonra da terk edilmiştir. Ancak gördüğü bu büyük zararlara rağmen günümüze kadar kalan oldukça önemli eserlerde bırakmıştır. Birçok kaya ve de lahit mezarları, hamamlar, tiyatrolar, tiyatrolar, agora ve de odeon gibi tarihe damga vuran yapıtları günümüze ulaştırmayı başarmışlardır. 1957 senesinde oluşan deprem ile de hasar gören dağda ki kayalar aşağıya doğru kaymıştır. Antik Kente yaklaşıldığı zaman yukarı doğru olan sarp ve doğu yamacında kayaya oyulmuş olan yüzlerce kaya mezarı bir anda dikkatinizi çeker. Yukarı bölge yetersiz kalınca ulaşımın daha kolay olarak sağlandığı aşağı bölge yerleşime açılmıştır.
Kaya mezarlarının birçoğunun konut biçiminde olması bize Likya mimarisi hakkında da fikir verir. Aşağı bölgenin yamaçları geçir vermeyecek şekilde dik olmasına rağmen terasın yapılmış olması sur yapıları ile desteklenmiştir. Surun güneyinde yer alan kapıdan geçerek kenti dolaşmaya başladığınızda arkasını yamaca dayamış olan Odeon ve önünde ki düz alanda agora kentin bütün ilgi odağı oluşturmaktadır. Aşağı bölgenin alt kesimlerinde olan su kaynağı çevresinde kentin antik çağ da yaşadığı depremler ile büyün ölçüde zarar görmüş pilyeli mezarlar ve kayalara oyulmuş olan pek çok mezar dikkat çekmektedir. Şehrin temsili olan üzerinde mezarların olduğu yuvarlak hatlı bir kayadır. Buraya güneyden kayaya oyulmuş olan merdivenlerle ancak çıkmak mümkündür. Bu hatların etrafı bir sur ile çevrili olup buranın Bizans Devri’ne kadar olan sürede kullanıldığı doğu kısmında ki Bizans yapılarından anlaşılıyor. Bölgeyi ziyaret edip bu görsel şöleni kaçırmamanız tavsiye olunur.